“Bitcoin ve Bay Faks Makinesi” başlıklı yazımda Misesyen yoldaşlarımı ürkütmemek ve üzmemek adına sadece teknoloji perspektifinden Bitcoin’in regresyonunu savunmuştum. Şimdi, biraz entelektüel dürüstlük ve acı açıksözlülük zamanı gelmiştir.
Bitcoin’in parasal olmayan bir faydası olmadığını, dolayısıyla Bitcoin’in parasal olmayan bir değeri bulunmadığını düşünmeleri, Mises’in teoremini takip edenlerin temel kusurlarından biridir. Mises bu gerekliliği Regresyon Teoremi’nde belirttiğinden beri, neredeyse tüm Avusturya İktisat Ekolü’müz bunun para için gerekli bir ön koşul olduğunu düşünmektedir. Ancak Carl Menger, serbest bir piyasada genellikle en çok pazarlanabilen (alınıp satılabilen, mübadele işlemi yapılabilen) malın para olduğunu gözlemlemiştir, ancak bunun para için zorunlu bir gereklilik olduğunu ise hiçbir zaman belirtmemiştir. Mises’in Regresyon Teoremi, Menger’in gözlemlerine ilişkin çok talihsiz bir yorumdur. Teorik açıdan bakıldığında Regresyon Teoremi’nin gereksiz olduğunu düşünmeliyiz çünkü parasal fayda kendi başına yeterince değerlidir. Likiditeye duyulan ihtiyaç, gelecekteki mübadelelerde kesinliğe duyulan ihtiyaçtır ve üstelik kesinliğin tamamen sağlanması da imkânsızdır. Bu nedenle bize yakın ya da uzak gelecekte likidite sağlayabilecek her şey değerlidir. Dolayısıyla bir malın para olabilmesi için daha önce endüstriyel olarak kullanılmış olmasına gerek yoktur ve Bitcoin’lerin kullanımı bunun kategorik bir göstergesidir. Carlos Bondone isimli sağlam Mengeryen bir iktisatçı, Theory of Economic Relativity adlı kitabının 111. ila 114. sayfaları arasında Regresyon Teoremi’nin paranın değerini açıklamak için nasıl gereksiz olduğunu gösteriyor. Carlos Bondone, üzülerek söylemeliyim ki Mises, Rothbard ve nice öğretmenimin yapmadığı ya da yapamadığı -bilemiyorum-, Menger’in ilkelerini izleyen daha basit, daha açık ve daha güçlü bir para teorisi sunuyor. Kısa bir özetini çıkaracağım.
Tedavüldeki para birimi (Currency): Dolaylı değişim/mübadele aracı ve hesaplama birimi. Para biriminin türleri de şunlar:
Para: Hesaplama birimi ve mübadele aracı olarak, yani tedavüldeki para birimi olarak kullanılan mevcut mal (buğday, altın, gümüş, altınla veya gümüşle destekli mevduat sertifikaları vesaire).
Kredi para: Para olmayıp sadece kredi olabilen herhangi bir para birimi. Dolayısıyla aşağıdaki kredi para birimleri türlerine ayrılır:
Düzenli kredi para: Borcun kapanmasını sağlayan mevcut mal belirtildiğinde, niteliği, miktarı ve vade tarihi de belirtilmiş olur. Bu, altın ya da gümüşe çevrilebilen gerçek senetler ya da eski banka tahvilleri için geçerlidir.
Düzensiz kredi para: Borcun kapanmasını sağlayan mevcut malın niteliği, miktarı ya da vadesi belirtilmediğinde ortaya çıkar. Dolar ya da Euro gibi fiat para birimleri böyledir.
Benim gördüğüm kadarıyla, Bitcoin para birimi olarak kullanıldığında para olarak nitelendiriliyor çünkü kendisi mevcut, yani günümüzde, anında varlığını tasdik edebildiğimiz bir mal, tıpkı yazılım veya bir mp3 dosyası gibi. Ayrıca bir mübadele aracı olarak iyi özelliklere sahip olduğu için para birimi işlevi görüyor. Bu özellikleri kıtlık, homojenlik, taklidinin, tağşişinin ve sahteciliğinin yapılmasının imkânsızlığı, kolay tanımlanabilirlik (üstelik bu günden güne geliştirilmektedir), kolay taşınabilirlik, muazzam bölünebilirlik gibi paranın en temel ve önemli özellikleridir. Bu özelliklerin algılanan kullanım faydası Bitcoin’i değerli kılan şeydir. Satın alma gücü, faydanın bir sonucudur, bunun tersi söz konusu değildir. Parasal olmayan bir amaç için kullanılabilmeleri Bitcoin değerini muhakkak daha istikrarlı kılacaktır. Belki haberleşme ağlarının güvenlik ve nitelik kazanması gibi bazı kriptografik uygulamalarla bu mümkün olabilir. Bitcoin topluluğunun Bitcoin için parasal olmayan bir fayda araştırması yapması da daima mümkündür.
Mises’in Regresyon Teoremi’nin müritleri Bitcoin’in parasal olmayan bir faydası olmadığı sürece, Bitcoin’in para birimi statüsünü kaybetmesi durumunda değerinin sıfıra düşeceğini söylerken haklılar, ancak bu durum şu soruyu akla getiriyor: Artık para birimi ya da değer saklama aracı olarak kullanılmamaları durumunda gümüş ya da altın da ne kadar değer kaybeder? Hayatta hiçbir şeyin risksiz olmadığı gibi Bitcoin’in de risksiz olmadığı açıktır. Nitekim Mises de The Theory of Money and Credit adlı eserinin 8. bölümünde şunları yazmıştı:
Bir iktisadi mal, para olarak işlev görmeye başlamadan önce, parasal işlevinden başka bir nedene dayanan mübadele değerine zaten sahip olmalıdır. Ancak hâlihazırda bu işlevi gören para, mübadele değerinin asıl kaynağı ortadan kalkmış olsa bile değerli kalabilir. Dolayısıyla değeri tamamen yaygın ve müşterek bir mübadele aracı olması işlevine dayanır.
Alıntımdaki son iki cümle Regresyon Teoremi’nin tutarlılığı açısından kritik önem taşımaktadır. Bir malın para hâline gelmeden önce bir önceki faydaya sahip olmasını şart koşmak ve aynı zamanda bu şartın devam etmesinin gerekmediğini belirtmek teorik olarak tutarlı değildir. Ayrıca Human Action’ın 17. bölümünün “Paranın Satın Alma Gücünün Belirlenmesi” alt başlığı kapsamında Mises şöyle yazmıştı:
Bir alıcı ya da satıcı, yakın geçmişteki mübadele değeri -satın alma gücü- hakkında hiçbir bilgiye sahip değilse, bir parasal birimin değerine karar veremez.
O hâlde, bir alıcı ya da satıcı, yakın geçmişteki mübadele değeri -satın alma gücü- hakkında hiçbir bilgiye sahip değilse, herhangi bir malın değerine nasıl karar verebilir? Bir mübadele aracı olarak faydası neden piyasanın onu değerlendiremeyeceği kadar özeldir?
Piyasa, parasal fayda da dâhil olmak üzere, herhangi bir malın değerini faydasına dayanarak keşfetme konusunda mükemmel bir yeteneğe sahiptir. Regresyon Teoremi’nin, insanların bir mala satın alma gücü nedeniyle mübadele aracı olarak değer atfetmesi anlamında bir döngüselliği çözdüğü varsayılır. Ancak para, satın alma gücü nedeniyle değil -tüm iktisadi malların satın alma gücü vardır-, onu bir mübadele aracı olarak uygun kılan parasal faydaları (kıtlık, bölünebilirlik, kolay taşınabilirlik, kalpazanlığının yapılamaması, vb.) nedeniyle bir değere sahiptir. Nasıl ki “Ekmek gıda olarak faydalıdır çünkü gıda olarak değerlidir.” ifadesi tutarsızsa, “X para birimi mübadele aracı olarak kullanışlıdır çünkü bir değeri vardır.” ifadesi de tutarsızdır. Gerçek şu ki, tüm iktisadi malların faydası nedeniyle değeri vardır: Ekmeğin değeri vardır çünkü gıda olarak faydalıdır. Para biriminin değeri vardır çünkü bir mübadele aracı olarak faydalıdır.
Bitcoin’in Regresyon Teoremi ile çelişip çelişmediği sorusuna da değineyim. Bitcoin’in Avusturya geleneğindeki hâkim para teorisine, yani Ludwig von Mises’in Regresyon Teoremi’ne nasıl uyduğunu söylemem imkânsız zira Bitcoin bu mantıksız teoreme hiçbir şekilde uymuyor. Tabii ki insanlar kusursuz değildir. Mises’i babammışçasına sevip sayarım ama bu teorisi maalesef Bitcoin’i açıklamada işlevsiz ve hatta zararlıdır, çünkü öncül hatalıdır. Bitcoin yıllardır süregelen piyasa tasdiki, adaptasyonu ve işleviyle bir gerçekliktir ve gerçekliği açıklamayan bir teori iyi bir teori değildir.
Mises’in teorisinin çeşitli sorunlarından biri, emtia/meta teorisine, yani mübadele aracı olarak kullandığımız ancak para olmayan mallara fazla önem vermemesidir. Bir meta, kendi tüketimimiz için değil, karşılığında başka mallar elde etmek için ürettiğimiz ya da edindiğimiz herhangi bir maldır, ki bu da son derece uzmanlık alanlarına bölünmüş bir ekonomide neredeyse tüm üretimimiz olma eğilimindedir. Örneğin, bir avukat arada bir kendisine hizmet sunabilir, ancak mesleğini hizmetlerinin çoğu karşılığında bir şey elde etmek için icra eder. Başka bir deyişle, üçüncü şahıslara verdiği hizmetler onun için bir mübadele aracı, bir metadır. Metanın popüler anlamının yukarıdaki paragrafta söylediklerimle çok fazla uyuşmadığını inkâr edecek değilim, çünkü metadan genellikle tüketilebilen somut, elle tutulur bir malı anlıyoruz. Ve aslında Mises’in teorisinde kullandığı anlam da budur. Ancak Carl Menger, popüler anlamın tamamen zıttı bir anlam kullanır ve bunu yapmak için gayet iyi nedenleri vardır. Menger’e göre bir mal, yalnızca sahibi için mübadele değerine sahip olduğu ölçüde bir metadır (good/commodity ayrımı, subjektif değer teorisinin para söz konusu olunca göz ardı edilen kısmı). Başka bir deyişle, mal sahibinin o şeyi tüketmek yerine takas etme niyeti söz konusudur. Ve eğer şimdiki sahibi ya da bir sonraki sahibi söz konusu şeyi tüketmeye karar verirse, o zaman o şey bir meta/emtia olmaktan çıkacaktır. Dolayısıyla, Menger tarafından kullanılan bu tanıma göre, paranın her zaman bir emtia olduğu sonucuna varmak kolaydır, çünkü sahipleri ona tüketme niyetiyle değil, er ya da geç takas/mübadele etme niyetiyle sahip olurlar. Fiat para birimi veya Bitcoin gibi yalnızca mübadele aracı olarak faydalı olan ancak tüketilemeyen mallar da en saf hâlleriyle emtiadır/metadır. Bir emtia, pazarlanabilirliği çok yüksekse, yani takas için genel kabul görüyorsa, aynı zamanda bir para birimi olabilir.
Bitcoin bir emtia (ya da mübadele aracı) olmasına rağmen genel kabul görmediğinden, bunu açıklayabilmek için iyi bir emtia teorisine ihtiyacımız var. Bana göre en titiz ve en doğru teori, Menger’in İktisadın İlkeleri adlı muazzam eserinde bir bölüm ayırdığı teorisidir. Menger’in İktisadın İlkeleri’nin 7. kısmındaki (ve ayrıca bu kısmın eklerinde de açıklanan) şu yorumuna dikkat çekmekte fayda var:
T.A.H. Schmalz’ın emtia doktrini de diğer pek çok teorisi gibi kendine özgüdür. Para ve emtialar arasındaki ilişkiye dair hatalı bir kavrayış nedeniyle, emtiaları terimin dar anlamıyla tüketim mallarıyla karıştırmakta ve bu nedenle bu çalışmada verilen bilimsel emtia tanımının tam tersine ulaşmaktadır.
Yine görüldüğü üzere good/commodity ayrımının söz konusu olduğu bu alıntı, emtiadan Menger’in tam tersi şekilde bir “tüketim malı”nı anlayan Mises’e doğrudan uygulanabilir. Dahası, Mises’in teorisinde, bir malın sadece ve sadece dolaylı bir mübadele aracı olduğu için değere sahip olması mümkün değildir. Mises’e göre, mal bir tüketim malı olmalıdır ya da en azından bir tüketim malı ile doğrudan ya da dolaylı olarak önceden tarihsel bir dönüştürülebilirlik ilişkisine sahip olmalıdır. Dolayısıyla Mises’in teorisi Bitcoin’i açıklayamaz, çünkü Bitcoin icat edildiği ilk nanosaniyeden beri “saf” bir dolaylı mübadele aracıdır. İnsanlar dolaylı mübadele kavramını keşfettikten sonra, hiçbir şey onların tek amacı dolaylı mübadele aracı olmak olan bir şey icat etmelerini engelleyemez. Nick Szabo’nun koleksiyon parçaları (collectibles örneği), itibari para birimleri ya da Bitcoin’in durumu da tam olarak budur.
Satoshi Nakamoto Bitcoin’i icat etti ve Bitcoin birimleri karşılığında emeğini ve elektriğini harcadı. Bizim de sadece bu yaratımını nasıl takdim ettiğini gözlemlememiz, Whitepaper’ını ya da Bitcointalk.org’daki yorumlarını okumamız gerekiyor. Böylece, bu Bitcoin birimlerine başka bir nedenle değil de gelecekte bir mübadele aracı olarak “talep edilebileceklerini” düşündüğü için değer verdiği sonucuna varmak kaçınılmaz olur. (Bu adam Bitcoin’in Genesis Blok’unun HEX kodunun içine “ulan yine bankaları bailout edecekler bizim vergilerimizle, buna karşı bir şey yapmak lazım” diye celallendiğini anladığımız bir manşet haberini koyuyor yani, daha ne istiyorsunuz!?) “Talep edilebilecek” ifadesinin spekülatif olduğu ve bu nedenle geçerli olmadığı söylenebilir. Tabii konuyla ilgisi olmasa da aynı şey herhangi bir yeni icat için de söylenebilir, zira sadece mübadele aracı olarak kullanılan mallar için özel bir durum değildir. Birisi yeni bir şey icat ettiğinde, bu her zaman spekülatiftir, önceden belirlenmiş bir fiyatı yoktur ve hiç kimse yeni icadının başkaları tarafından talep edileceğinden emin olamaz. Üstelik bu durum yeni olmayan mallar için de geçerlidir. Tüccarlar kaç kez mallarını satamadıkları için “yemek” zorunda kalmıştır? İnsan eylemi her zaman ileriye dönüktür, gelecek hakkında spekülasyon yapar ve az ya da çok ama kesinlikle belirsizlik içerir. Bitcoin de kendisinden önceki birçokları gibi tamamen başarısız olabilirdi. Dolayısıyla, elbette, ilk ortaya çıktığında da bu belirsizlikten muaf değildi, her ne kadar hâlihazırda bir emtia olarak kullanılıyor olsa da şimdi de bu belirsizlikten muaf değil.
İnsanlık tarihinin uzun koridorlarına baktığımızda, bataklıklardan yıldızlara uzanan yolculuğumuzda, parlak zihinlerden çıkan onlarca inovasyona sahip olduğumuzu görürüz; binlerce yıl önce altın ve gümüşün paraya çevrilmesi; Nicholas Copernicus’un Güneş Merkezli (Heliocentric) Teorisi ve Paranın Miktar Teorisi; Isaac Newton’un barış, refah ve dünya ticareti için büyük ölçekte bir temel oluşturan altın standardını ortaya atması; 215 IQ ile Isaac Newton’un IQ’sundan bile 30 puan daha yüksek olan insanlık tarihinin gelmiş geçmiş en parlak dehası Johann van Goethe’nin Faust adlı eserinde hükümetin ya da devletin para biriminin kontrolünü ele geçirmesinin toplum üzerindeki tüm olumsuz etkilerinden bahsetmesi. Tüm bu gelişim çizgilerinin bir sonucu olarak Bitcoin’e baktığımızda onun sadece birer meta değil, aynı zamanda siyasi mekanizmanın temel denge ve denetleme aracı olduğunu görebiliyoruz. Mises’in dediği gibi sağlam para anayasalar ve haklar bildirgesi ile aynı konumdadır. Dolayısıyla bu mesele sadece para ya da para kazanmakla ilgili değil, bireylerin kendi seçimlerini yapıp yapmayacakları ya da parasal elitlerin onlar adına seçim yapıp yapmayacakları ile ilgilidir.
Gelecek çok parlak görünüyor, ne de olsa bir şeyleri gerçekten değiştirmek istiyorsak, ekonomiyi de değiştirmek zorundayız ve şanslıyız ki artık Bitcoin var. Tüm insanlık tarihi boyunca şiddet ekonomisine bakarsak, şiddet içeren faaliyetlerde bulunmak, yani komşu bir kabileyi fethetmek, mahsullerini çalmak, topraklarını almak çok kârlı olmuştur. Sanayi Çağı’nda bile demiryollarımızı korumak için büyük ölçekte güç kullanmamız gerekiyordu, sermaye sahipleri kolayca haraca bağlanabilirdi, kömür madenleri vergilendirmeler veya örgütlü işgücünün cahilce tehditleriyle yüzleşebilirdi. Ancak Bilgi Çağı’na geçerken Whitfield Diffie ve Martin Hellman asimetrik kriptografiyi, yani kısaca Bitcoin’in hayati bir bileşeni olan açık anahtar ve özel anahtar şifrelemesini buldular. Ve orijinal cypherpunk’lardan bazıları bu asimetrik kriptografinin ekonomik yansımalarının farkına vardı. Çünkü evrenin yasaları sadece nükleer gücü ve nükleer silahları kutsamakla kalmıyor, aynı zamanda matematik yasalarını ve bu asimetrik kriptografiyi de kutsuyor. Ve günün sonunda hiçbir şiddet miktarı bir matematik problemini çözemiyor. Yani, bir matematik problemine nükleer bomba doğrultup onu çözemezsiniz. Matematik böyle işlemiyor, nokta. İşte asimetrik kriptografi şiddetin ekonomisini değiştirmiş oluyor. Bu, insan eylemlerini ve insan davranışlarını yönlendiren tektonik bir katmandır. Çünkü artık koruma maliyetleri hızla düşmüş ve pek çok durumda ücretsiz hâle gelmiştir ve bununla birlikte gasp girişiminden gelecek olan yatırım getirisi de artık imkânsızdır. Yani, kömür madenini vergilendirebilir ve işgücünü örgütleyebilirsiniz ancak Bilgi Çağı varlıkları sayesinde, servet birikimi ve onun mümkün kıldığı medeniyet, kriptografinin arkasında koruma bulabilecekleri bu alanlara doğru giderek daha fazla göç etmektedir.
Bu büyük bir gelişme, çünkü artık sermaye sahipleri ister ultra zengin olsun ister gelişmekte olan ülkelerde yaşayan biri, açık kaynak kodlu yazılımları kullanarak paralarını temelde ücretsiz olarak koruyabiliyorlar. Bu çok önemli bir gelişme, çünkü özgürlüğümüz kendimiz için sağlayabildiğimiz koruma miktarıyla doğru orantılıdır ve kriptografinin kendini ispatlamış kalesi olan Bitcoin özgürlüğümüzü güvence altına almak için kullanabileceğimiz devasa bir güç çoğaltıcı teknolojidir. Ve artık şiddetin ekonomisini değiştirerek şiddeti çok da kârlı olmaktan çıkarmaktadır. Hatta şiddeti olumsuz, zenginliği yok eden bir faaliyet hâline getiriyor ve bence bu, tüm insan eylemlerimizin dayandığı temel tektonik plakaları değiştirecek (aslında saldırmazlık ve gönüllülüğün yeniden tesisini sağlayacak) ve çok daha barışçıl bir dünyaya, merkezîleşmiş üçüncü tarafların ne yapmak istediğine bakılmaksızın mülkiyet haklarının matematiksel kodlarla tanımlandığı ve korunduğu bir dünyaya yol açacaktır. Bu üçüncü taraflar şiddeti muazzam bir ölçekte kontrol etseler bile, bu şiddet matematik karşısında etkisiz kalacaktır.
Sonuç olarak, her zaman Menger üzerinden Bitcoin’in emtia karakterini gözlemlemek, onu daha iyi anlamamızı ve açıklamamızı sağlar. Para olmadığında ve hiçbir zaman da olmayacağında, onu para teorisine uydurmaya çalışmanın pek bir anlamı yoktur. Bu, finansal varlıkların, emlak gibi gayrimenkullerin ya da altının para birimi olmamalarına rağmen bugün bu ihtiyacı karşılamalarına benzer şekilde, örneğin uzun vadeli mübadelelere aracılık etmek gibi, para biriminin ihtiyaçlarını tamamlayıcı nitelikte bir emtia olarak faydalı olamayacağı anlamına gelmez. Ayrıca, Bitcoin’in tarihini analiz ettiklerini gördüğüm tüm iktisatçıların ilk Bitcoin mübadelelerini sürekli olarak görmezden geldiklerine de dikkat çekmek istiyorum. Mübadele, farklı bir mal elde etmek için bir malın-hizmetin, elde edilecek olanın eldekinden “subjektif” olarak daha değerli olması kaydıyla, takas edilmesidir. Mübadeleler kişisel ya da kişilerarası olabilir. Kişisel ya da otistik mübadeleler, bir birey tarafından diğer bireylerle herhangi bir iş birliğine başvurmaksızın gerçekleştirilir. Örneğin, Ali patlamış mısır elde etmek için zamanını, yakıtını, tereyağını ve mısırını mübadele eder. Kişilerarası mübadeleler ise -adı üstünde- diğer bireylerle iş birliği ve iş bölümü yoluyla gerçekleştirilir. Örneğin Ali bir miktar patlamış mısır karşılığında Arda’ya 10 lira verir. Bitcoin’in var olduğu 2009 yılının ilk aylarında hiç kimsenin Bitcoin karşılığında değerli mal veya hizmet “vermediği” doğru değildir. Satoshi Nakamoto’nun bizzat kendisi, Bitcoin birimleri elde etmek için zamanını, emeğini, işlem gücünü ve elektrik enerjisini mübadele etmiştir ve bu durum tüm Bitcoin madencileri için de aynen geçerlidir. Bitcoin onlar için zaten karşılığında verdikleri mallardan daha değerli olmuştur. Çünkü Bitcoin birimlerine sahip olmak istiyorlardı. Bitcoin birimleri Laszlo Hanyecz’in pizza takasından ve herhangi bir dolar ya da avro ile takasından önce zaten iktisadi bir maldı ve değişim oranlarına (yani fiyatlarına) sahipti.
Bitcoin neden sahip olmaya değerdi ve neden Satoshi ve ilk madenciler için iktisadi bir maldı? Bunu tam bir doğrulukla açıklamak için o sırada zihinlerinin içinde olmamız gerekir; malumunuz, subjektivite... Ancak Satoshi’nin Whitepaper’ında yazdıklarına dayanarak, Bitcoin’e bir Mübadele Aracı olarak yararlı olabileceği beklentisiyle değer verdiği sonucuna varmanın makulden daha fazlası olacağını düşünüyorum (Hatta bilimsel anlamda Mübadele Aracı olması dahi yeter. “Yaygın Olarak Kabul Edilen” Bir Değişim Aracı olması şart değil.) Ya da Menger’in tanımladığı gibi daha saf bir materyalizasyonda bir emtiadır, zira Bitcoin birimleri tüketilemediği (en azından yiyilemediği) için her zaman bir emtia olacaktır. Bitcoin’e değer veren ve biraz almak isteyen ve madencilik zahmetine katlanmak istemeyen başka bir kişi varsa, o zaman kişilerarası mübadele mümkündür. Peki “hangi fiyattan ve ne karşılığında” gibi sorularla karşılaşırsak ne yapabiliriz? Bunlar, hiçbir ehemmiyeti olmayan sorulardır, çünkü mübadelenin tarafları, diğer tüm yeni mallarda olduğu gibi (ya da yeni olmasına gerek yok, süreç temelde aynıdır), normal bir pazarlık süreciyle bunu çözeceklerdir. Bitcoin’in tek amacının bir mübadele aracı olması, pazarlık ve anlaşma süreçlerini daha zor hâle getirmez. Bu çok basit gözlem, Carlos Bondone’un Bitcoin icat edilmeden önce, yani 2006 yılında Theory of Economic Relativity’nin 112. sayfasında çok isabetli bir şekilde belirttiği gibi, tek amacı Mübadele Aracı olmak olan bir şeyin değerini açıklamak için Mises’in Regresyon Teoremi’nin gerekli olmadığını göstermektedir. Şöyle ki:
Menger’in, iktisadi bir malın daha önce başka ihtiyaçları karşılamak için var olmasına gerek kalmadan, yalnızca pazarlanabilirlik olarak adlandırdığı likiditeyi karşılama amaçlı olarak ortaya çıkma olasılığını reddedeceğine inanmıyorum.
Mübadele araçlarının insanlar tarafından tüketim malları aracılığıyla keşfedildiğini ve bunların emtia olarak kullanıldığını (Menger gibi) gözlemlemek başka bir şeydir; yeni bir emtianın her zaman bir tüketim malı aracılığıyla ortaya çıkması gerektiğini (Mises gibi) iddia etmek ise bambaşka bir şeydir. Gönüllü ve barışçıl insan eyleminin yarattığı mantıksal kudret ile tekrar edeyim: Emtia veya dolaylı mübadele aracı kavramı bir kez keşfedildiğinde, hiçbir şey ama hiçbir şey barışçıl insan eylemcilerin tek amacı Mübadele Aracı olmak olan bir şey icat etmesini engelleyemez. Bitcoin, İnsan Eylemi’nin en doğal ve en gönüllülük esaslı sonucudur. Menger’in de Mises’in de ellerinden öper, hürmet ve şükranlarımı sunarım.